25 Şubat 2016 Perşembe

Kadıköy'den Anımsamalar




Bence her insanın hayatında çok yoğunlaşmadan,çocuk çocuğa karışmadan ve en sevdiğini daha bulamamışken,araya sıkışmış 3-4 senesi vardır.Hiçbir şey yapmadan,hiç bir şey bilmeden etrafına bakacağı ve öğreneceği zamanlardır bunlar.Şımarmanın yaşları;ahlaksızlaşmanın ve umursamamanın yaşları...Askerde bir komutan şöyle demişti bize;burada bağırın bağırabildiğiniz kadar ve koşun ne kadar hızlı koşabilirseniz,bir daha hayatta bunları zaten yapamayacaksınız,siz gideceksiniz yaptıklarınız burada kalacak...Nasıl ki insan evlenince,hayatında bir kereye mahsus bir sürü insandan karşılıksız para alır,öyle zamanlardır bunlar ama sorumsuzluk zamanları fazla değil 3-4 sene sürer.Zaten bunu tüketince birşey yapmak istersin;boş kalanı doldurmak yada dolu olanı boşaltmak....

Erkanla Kadıköy'e bir açılım yapmak amacı ve azıcıkta para kazanma isteği ile pazar günleri evdeki saçma sapan dergileri ve kitapları toparlayıp Kadıköy'de postanenin önünde,dergileri ve kitapları satmak için bir tezgah açmıştık.İşimizin olmasını istiyorduk,eğlenerek para kazanmak istiyorduk.Metal müzikten hoşlanıyor,sokaklarda yaşamak istiyorduk.İsyan edilecek bir şey icat edip,isyan etmek ,öfkelenmek istiyorduk.İçmek,eğlenmek,eğlenmek ve eğlenirken de gördüğümüz kızları götürmek istiyorduk.Bir gece ansızın bir rock grubu kurup,dünyayı fethetmek istiyorduk.Mahallede kapana kısılıp kalmak istemiyorduk...

Her pazar kadıköyde postanenin arkasında kitap tezgahı açıp,tezgahımızı hergün daha fazla saçma sapan dergi ve kitapla büyütüyorduk,azıcık para kazanıyor bu parayı da öğlen bir şey atıştırmak ve eve gidip gelmek için kullanıyorduk.Yeni insanlarla tanışıyor,muhabbet ediyor,tezgahçılarla ahbap oluyorduk.Hatta o kadar kaptırmıştık ki kendimizi,tezgahlarla ilgili bir sorun için belediyeye kadar gitmiştik hakkımızı aramaya,o sokakta postanenin önü bizimdi ve bırakmaya hiç niyetimiz yoktu ne de olsa ekmeğimizi oradan çıkarıyorduk.Bu zamanlar ne kadar sürdü hiç bilemiyorum ama muhtemel bir yazdan daha az.,O zamanlar bilmezdim tabii,geçip gitmesini en az isteyeceğim günlerdi onlar,elimde sabun gibi tutamadığım,düşsede o zamanlar umursamadığım....

 Bir gün Erkan keskin zekasını kullanıp,dediki bana,kaset işine de girelim.Daha fazla gelir,daha fazla prestij demekti bu.Evet daha fazla prestij ! Kitap satan adamlar pek öyle prestij sahibi herifler değildiler,ezikti onlar,çok okuyorlarda ama hiçbirşey yaşayamıyorlardı,kızlar pekte sevmezdi o yaşlarda öyle insanları,kim takardı o zaman nazım hikmeti ve nazım hikmet kültür evini.
Ülkenin doğusunda neler oluyor,hükümet kimdir,ülke sallanıyormu gibi sorulara cevabımız yoktu,Zaten No future diyip,hemen uzaklaşırdık o sorulardan.Gandalf başbakan,david bowie cumhurbaşkanı........

Eminönüne gidip,2-3 kere çalınca bozulan o beyaz aptal kasetlerden almıştık.Sermayeyi nereden bulduk hatırlamıyorum.Annemin binbir güçlükle aldığı o gözümün nuru çift kaset çalarlı,üzerinde de cd çaları olan o teyp ve erkanın teybi ile çoğaltmaya başlamıştık kasetlerimizi.Erkanın kara kaplı,ciltli defterine de albüm isimleri yazıp,sıralıyorduk.Yani satışlarımızın kayıdını tutuyorduk.Halen durur o kadıköy kokulu defter,arada bakarım,arada özlerim..Mutluyduk,havalıydık herşeyden önemlisi gittikçe büyüyen bir işimiz vardı.Havalıydık; çünkü saçlar uzamaya başlamış,giyim ve kuşam rock camiasına gayet uygun,sattığımız kasetler ise tam istediğimiz kitleye yönelikti..Soru soranlara atmasyon cevaplar veriyor,konuya son derece hakim olduğumuzu kanıtmaya çalışıyorduk.Poison'un son albümü yakında gelecek,evet Kiss'in albümleri mevcud,Bon jovi dayım olur gibi hedef kitleyi etkilemeye yönelik cevaplardı bunlar.Tabii ki dostum bakımlı Glam rockçı kızlardı hedef kitle,ne olacak ki? Sümüklü gotik mi,pasaklı grunge mı?

Kasetleri evdeki ufacık arşivimizden derliyorduk,oradan kopyalıyorduk,Zamanla yan tezgahlardan kasetleri ödünç alıp,bizim saçma sapan beyaz kasetlerimize kopyalayıp,tam bir müzik katliamı yapmaya başladık.Yan tezgahlarda da kaset satıyorlardı.Yok raks ,yok maxwell marka kasetler,şeffaftı kasetler içlerindeki bandı görebilirdiniz fakat bizimki beyazdı içini filan göremezdiniz,farklıydık yani ...Ne kadar kopya o kadar para demekti.Komik ama satışta yapıyorduk.İnsanlar o salak beyaz kasetleri sanırım özel birşey zannediyorlardı.Kopyalama işi demişken bizim mahallede karşı apartmanda oturan Bülent'i anmadan geçmek olmaz.Bülent karşı apartmanın 3. katında yaşayan,ciddi gitarla kafayı kırmış adamın biriydi.Geceleri mahallede erkanla duvarın üzerinde oturup çekirdek çitlerken adam uzun uzun sololar atardı.Benim 3 kuruşa aldığım gitar çakması gitarımla Sepultura Arise çalıyordu adam,Senin çekirdekten dudakların nasır olurken adamın parmakları gitar çalmaktan nasır oluyordu.Sonra deme grup kurduk,yapamadık diye. Neyse tezgahımızın genişlemesi için daha fazla kopyalanacak albüm gerekiyordu.Oradan buradan albümler bulduk ve ondan da rica edelim dedik.Çokta samimi değiliz Bülentle.Gittik kapısına,çok iyi hatırlıyorum "Best of Rainbow "albümünü aldık,ama Bülent dedi ki bize;sakın başına bir şey gelmesin,çok önemli albüm bu,hiç biryerde de bulamam.Tabii ki dedik,ne gelebilir ki başına kopyalayıp,vereceğiz.Albümü aldık kopyaladık,neden sonra bizim apartmanın 3. katındaki Kerem albümü istedi dinlemek için.Ve nedense bizde albümü ona verdik,sanırım oda kendine kopyalayacaktı. Bu nasıl bir sorumsuzluk,nasıl değer bilmeme hali değil mi? Ne kadar durdu kaset bizde,ne kadar zaman için Kereme verdik hatırlamıyorum,ama kader ağlarını örüyordu ve bu hareketin bir bedeli,bir cezası olmalıydı değil mi? Neyse Keremden kaseti istedik,Kerem kaseti vermek için çıktı 3.kattaki balkonuna ve gözümün önünden gitmeyen sahne yaşandı.Bu kozmik bir tesadüftü,orası kesin ve yaşadıklarımız emin olun yavaş çekimde yaşandı.Biz aşağıda,Kerem 3.katta,Bülent mahallenin başından (çıkmaz sokakta yaşıyorduk,sokağın başından sonu gözüküyordu)sallana sallana bize doğru geliyor.Kerem atıyor kaseti balkondan ve kaset nasıl oluyorsa,havada süzülürken içindeki band ayrılıyor.Kaset arkasında,metrelerce bantla aşağı süzülüyor.Rüzgarında etkisiyle gökkuşağı gibi bir yay çiziyor havada.Bülent bu olayı gördü mü,yoksa direk kendi binasına mı girdi hatırlamıyorum.Çünkü gözlerim kararmıştı.Sadece çok mahcup olduğumuzu hatırlıyorum.Sonra çocuk uzaklaştı tabii bizden,haliyle fazla diyaloga girmedi bizimle.

Tezgahta beklerken ismini bile hatırlayamayacağım,geçen senelerde aynı formda kadıköyde gördüğüm,bir kere karga barda masasına gidip bizi hatırladın mı diyede sorduğumuz ama olumsuz yanıt aldığımız bir herif vardı.Tam anımsayamayacağım ama bu herifin tezgahı filan yoktu,motoruyla gelirdi.Saçları sarımtırak,alnında bandana  ve gözlüğü ile filmlerden çıkmış gibiydi .Bize takılırdı,o kadar sessiz konuşurdu ki çok yakınında olmanız gerekirdi duyabilmek için.Sessiz sedasız vermut var mı vermut derdi.Kafası hep dumanlıydı veya bize öyle gelirdi veya biz öyle görmek isterdik.Ben bir kere modaya doğru giderken onu yanında yaşlıca bir kadınla yürürken görmüştüm,bir kerede vosvos sürerken yine kadıköyde görmüştüm.Çalışmayan,anne parası yiyen hafifçe zengin bir adam olarak aklımda kalmış.Çalıştığını zannetmem zaten böyle bir adamı kimse işe almazdı.Yine günlerden bir gün bu adamla tezgahta vermut içerken nereden çıktığını bilmediğim( belki onunla gelmişti ),güzelce esmer bir hatunla kafalar kıyak,bunun motoruna binerek uzaklaşmışlardı tezgahımızdan.Bakakalmıştık,arkalarından....

Zamanla-ki bu sanırım 3-4 hafta sonraya denk gelmektedir.Biz yavaş yavaş büyüyen saçma sapan dergi ve kitap tezgahımızın yanında gittikçe büyüyen arkadaş koleksiyonumuz -korsandık biz denize açılmak için tayfa toplayan korsanlar-sayesinde tezgahta bekleme işinden sıkılmaya başladık.
Biz beklemesekte para kazanabilirdik değilmi? Böylelikle tezgahımızı yanımızda kaset-kitap tezgahı açan insanlara imanet etmek sureti ile Akmara,kayalara,hasıra doğru açılım yapmaya başladık erkanla.O güneşin alnında alıyorduk şarabımızı,haydarpaşa garının karşısında,havadan sudan muhabbetlerle içiyorduk ..Herşeyi oturtmuştuk,saçlar uzun,leş gibi çantalar sırtta,kaset satıyorduk,alkol seviyorduk,sigara içiyorduk.

Bir gün yine ben tezgahın başındayken,akşamüstü ( Erkanın nerede olduğunu hatırlamıyorum )3-5 kişi ellerinde içki,muhabbet eden yan tezgaha polisler geldi.Yan tezgahta içki içiyorlardı.İşimize saygımızdan içki içme işlerini kayalarda ,mendirekte yapıyorduk biz.Bunları ip gibi sıraya dizdiler.Azıcık azarladılar,kimliklerine baktılar ve bizle karakola geleceksiniz dediler.Sonra bana dönüp,sende kimliği ver bakalım dediler.Kimliğimi verdim, sende geliyorsun,kimliğinin soğuk damgası yok dediler."Gelmiyorum ulan manyak herifler" dedim bende...Şaka şaka bunu demem için korkudan kilitlenen ağzımı açmam gerekiyordu.Tezgahı yandaki arkadaşlara emanet edip,kuzu kuzu arabaya bindirildik.Alkol seviyordum,sigara içiyordum ,küpelerim vardı ve müzik işi ile ilgileniyordum,üzerine asilikten içeri bile atmışlardı beni:)

Kadıköy hasır'ın hemen yanında ki ufacık karakolun,ufacık hapishanesine, postallarımızın bağçıkları,bilekliklerimizi alarak tıktılar bizi.Artık asılma saatini beklemeye başlamıştık.Bu esnada,bunu duyan arkadaşlarım çıkışımla beraber açılmak üzere şarap almışlar,kutlamaya hazır bir vaziyette hasırın oradaki platformda beni beklemeye başlamışlardı.2 saat kaldım içeride sanırım,hücre arkadaşlarım zaten tanıdıktı,sıkılmadım.Polisler geldi ve çıkabilirsiniz dediler.İdam beklerken bu karar tam bir sürpriz olmuştu.

Güzelim Kadıköyün güneş batışında -belkide akşamdı ve güneşte batmıştı - şarabımızı alıp,o çok sevdiğimiz mendireğe gidip içmiştik.İçmeyi seviyorduk,isyan edilecek bir şey icat edip,isyan etmek istiyorduk ve bir gece ansızın bir rock grubu kurup,dünyayı fethedecektik.